KORKU VE SEVGİ
Bir hikaye…
Gece yürüyen bir adamın ayağı kayar ve adam taşlı bir yoldan düşer. Metrelerce aşağı düşmekten korkar, çünkü yolun kenarının çok derin bir vadiye uzandığını biliyordur. O da kenarda sarkan bir dala tutunur. Gecenin karanlığında tek görebildiği şey altında dipsiz bir uçurum olduğudur. Bağırır ve tek duyduğu kendi sesinin yankısı olur. Onu duyacak kimse yoktur etrafında.
Bütün bir gece ölüm korkusuyla bekler, elleri üşür, hakimiyetini kaybeder. Ama tutunmayı başarır, güneş çıktığında aşağı bakar ve güler! Uçurum falan yoktur. Sadece 15 santim kadar aşağıda kayalık bir düzlük vardır.
Eğer bunu fark etmiş olsaydı, tüm gece dinlenebilir, rahatça uyuyabilirdi. Bunun yerine bütün gecesine korkuyla kabus içerisinde geçirdi.
Şimdi isterseniz tüm yaşamınızı bir dala tutunarak her an düşecek korkusuyla kabusa çevirerek geçirin. Ya da tuttuğunuz dalı bırakıp ayaklarınızın üzerine basın. Seçim sizin.
Tüm insan davranışları en derin boyutta iki duygudan ibarettir. Korku ya da sevgi. Gerçekte yalnızca iki duygu vardır. Her insan düşüncesi, her insan davranışı ya sevgiden ya da korkudan kaynaklanır. Tüm olumlu ve olumsuz frekanslı diğer duygusal enerjiler bu iki temel enerjiden doğuyor. Birinin olduğu yerde diğeri çok fazla barınamıyor.
İkisi de dünyayı yerinden oynatacak, dünya üzerindeki düzeni belirleyecek bir güce sahiptir.
Temelde dünyaya sevgi enerjisiyle geliyoruz ancak yıllar geçtikçe içinde bulunduğumuz sosyo kültürel şartlar doğrultusunda zihnimiz olumsuz kodlarla formatlanıyor, sosyalleşme uğruna korkularla tanışmaya başlıyoruz.
Hepimizin yaşamı az ya da çok korkuyla kontrol edilir. Çünkü hayatı yaşamanın iki yolu vardır. Ya sevgi ya da korku. Sevgiyi öğrenmemişsen, sevgiyi bilmiyorsan hayatını korku kontrol eder.
İlişkilerimiz korkuya dayanıyor. Korku öyle güçlü ki, adeta yaşamımızı çevreleyen kara bir bulut gibi. Söylemek istemediğiniz, yapmak istemediğiniz şeyleri size korku yaptırtıyor.
Aslında içimize, özümüze dönsek neşe ve mutluluk kaynağını sevgiyi fark edeceğiz.
Korku içinde hareket ettiğimizi ve korku içinde davrandığımızı fark ettiğimiz zaman korkuya odaklanmayı bırakmalıyız. Çünkü biz ona odaklandıkça korku daha da güçlenir.
Odağımız sevgi olmalı. Korku karanlıktır ve daima vardır. Eğer biz ışık yakarsak karanlık kendiliğinden kaybolur. Işığımız sevgi olmalıdır.
İnsan korku içinde yaşadıkça sertleşir. Korkuyla kendi içine kapanır. Tüm kapıları kapatır. Kendi yalnızlığının içinde küçücük bir delikte yaşamaya başlar. Çevresine sert çelikten bir zırh örer. Öyle bir kapatır ki kendini, gerçeğe, güzelliğe sevgiye mutluluğa dair hiçbir şey bilmez olur. Yaşadığı bu küçücük delikte, kendi hapishanesinde tutsak olur ve bunun farkında bile olmaz.
Bir insan kendini ancak bir başkasının ışığında tanır. Etrafınızdaki kişiler sizi tanımlar. Aynalık yapar.
Sahip olduğu mal ve mülklerin içinde yaşayan, bunların içinde kendini değerli hisseden insan gerçek benliğini, özünü hiçbir zaman tanımlayamaz. Çünkü onu tanımlayan sahip olduklarıdır. Sadece gerçek sevgide, koşulsuz sevgide insan kendi özünün farkına varır. Gerçek derin sevgide insan başkasının özünün de farkına varır ve diğerine karşılık verir. Uyum içinde olur.
Kendi hapishanesinde o küçük deliğinde yaşayan insan kim olduğunu bilemez. Sahte bir kimlikle yaşar. Kendisinin adı, parası, kariyeri, gücü ve itibarı onu bir şey yapar. Sahip oldukları onu esir alır. Bir süre sonra ise sahte kimliğini oluşturan parçaları kaybetmekten korkar.
İnsan eğer tüm zırhlarından kurtulmayı, kapılarını, pencerelerini açmaya, içindeki derinlerdeki sevginin ışığını dışarıya çıkarmaya başladığında, ağaçları, çiçekleri, dağları, denizleri, hayvanları tüm canlıları sevmeye başlar. Tek ihtiyacı bir anahtardır. Sevgi, içindeki kara deliği aydınlatır. Güvenmeyi öğrenirseniz, başkalarının size ulaşmasına izin verirsiniz.
Sevgi içinde yaşamayı öğrendiğimizde, insan bulunduğu tüm ortama, evrene de güvenir, “Ben evrenin bir parçasıyım ve güveniyorum” der. Evren siz onu parçasıysanız size nasıl zarar verebilir ki? Çünkü benim acım, benim kederim onun da acısı ve ıstırabı olur. Siz ağladığınızda bütününüzün her parçası da ağlar. Siz ağladığınızda, yüreğiniz acıyla dolduğunda evrendeki her parça da acıyı ve gözyaşını hisseder. İçimizdeki sevginin ışığıyla önce kendimizi, sonra da varlığından korktuğumuz her şeyi yıkadığımız taktirde (meditasyon uygulama) fark edeceğimiz odur ki, korkulacak hiçbir şey yok.