Elmadaki Kurt
Biraz önce meyve yemek için buzdolabına gittiğimde bir elma aldım kendime.
Tam elmayı ikiye kestim bir baktım ki orada içeride yuvalanmış küçücük bir kurt.
Önceden o kurtu görmüş olsaydım bundan çok önce hemen yüzümde bir ekşime ve bir iğrenme olurdu.
Ama bu sefer tam aksine onu gördüğümde içimde inanılmaz bir duygu oluştu.
Dedim ki kendi kendime, “Seni rahatsız mı ettim, ne güzel burada duruyordun?”
Şimdi ben bu elmayı ikiye böldüm, peki sen ne yapacaksın?
O kim bilir ne zamandır orada duruyordu ve hayatından memnundu, mutluydu, her şey yolundaydı belki de…
İhtiyacı olduğu anda besleniyordu ve daha koskoca bir elma vardı önünde.
Rahattı ama ben şimdi elmayı ikiye böldüm. Şimdi çok daha farklı bir yolculuk bekliyor onu.
Elmayı kapatsam tekrar buzdolabına koysam her şey eskisi gibi olur mu?
Tabii ki olmaz ama bunu yapmak istiyor bir tarafım.
Onun rahatsız olması beni üzüyor.
Ama bir taraftan da diyorum ki, “Demek ki zamanı geldi.”
Ve şimdi sen oradan çıkmak zorundasın, ne olacak bilmiyorum!
Belki de, ne yapacaksın sen de bilmiyorsun.
Ben sadece elmanın geri kalan parçasını yemekten sorumluyum.
Diğer yolculuk ise sana ait.
Ya….
Elmadaki kurt ben isem,
Bir ısırık beni yerimden ettiyse…
Ne çok kızarım onu ısırana.
“Rahatımı ve konforumu bozdun, güvenli alanıma girip darmadağın ettin beni” diye.
Halbuki dışarı çıkmadan bilemezsin!
Söylenmeyi, dırdırlanmayı bırak,
Bir çık dışarı göreceksin…
Konfor dediğin kokuşmuş, çürümüş, tozlanmış bir hayat.
Bazen…
Kendin cesaret edersin o yarattığın küçücük dünyanın dışına çıkmak için bir yol bulursun.
Çıkıp özgürlüğünü ilan edersin.
Ya da bir gün biri gelir seni oradan paldır küldür çıkarıverir.
Öyle ya da böyle sürekli orada kalamazsın.
Hayat bu..
Sürekli anne rahminde kim kalabilmiş?
Zamanı geldiğinde illaki çıkarsın.